Hastanelerin Tarihsel Gelişimi Hakkında Bilgi, Hastanelerin Tarihçesi
Hastane, hastalıklara tanı koymak, hasta ve yaralıları tıbbi tedavi ve cerrahi müdahaleyle iyileştirmek ve tedavi süresince barındırmak amacıyla oluşturulan, özel eğitimli personelin çalıştığı ve çeşitli tıbbi cihazlarla donatılmış kurumdur.
Hastanelerin Tarihçesi: Bazı tanrıların hastalıkları iyileştirdiği inancı İÖ 4000 yıllanna dayanır. Anadolu’daki Asklepios tapınakları aynı zamanda birer tedavi merkeziydi. İÖ 100 dolayında Romalılar, hasta ve yaralı askerlerin bakım ve tedavisi için valetudinarium adı verilen hastaneleri kurdular. Modern hastane kavramının Hıristiyanlığı benimseyen Roma imparatoru 1. Constantinus’un (Büyük) putperestlere ait bütün hastaneleri kapatıp yenilerini açmasıyla İS 331’den sonra geliştiği söylenebilir. Hastalar o zamana değin toplum dışına itilirken, acı çekenle ona bakan insanlar arasında yakın bir ilişki olması gerektiğini vurgulayan Hıristiyanlığın etkisiyle, kilise hastalara sahip çıkmaya başladı. 542’de Lyon’da, 660’ta Paris’te açılan höteldieu’lerde hastanın ruhunun esenliğine, beden sağlığından daha fazla öriem veriliyordu. Dinin, hastanelerin kurulmasındaki en büyük etken olması ortaçağda da sürdü. 11. yüzyılın sonlarında başlayan haçlı seferleri sırasında hastane sayısında büyük bir artış oldu; başta veba olmak üzere, birçok hastalık Haçlılar için Araplardan daha büyük bir tehlike idi. Ortaçağda, özellikle 12. yüzyılda Avrupa’ daki hastane sayısı hızla arttı; Araplar Bağdat, Şam ve Kurtuba’da (Cördoba), başvuran herkesin din, ırk ya da toplumdaki yerine bakılmaksızın kabul edildiği hastaneler kurdu. Bu dönemde Avrupa’da dindışı yönetim birimleri de hastane benzeri kurumları desteklemeye başladı. 18. yüzyılda İngiltere’de Westminster (1719), Guy’s (1724) ve Londra (1740) hastaneleri gibi ilk özel hastaneler kuruldu.
Türklerde hastane. Selçuklu döneminden başlayarak Türkçede hastane karşılığı olarak maristan, bimaristan, bimarhane, darüş- şifa, şifahane gibi sözcükler kullanıldı. Hastane sözcüğü literatüre ilk kez 19. yüzyılın ortalarında girdi. Anadolu Selçukluları döneminde, Artuklularm 12. yüzyıl başında Mardin, Silvan ve Harput’ta yaptırdıkları maristanlar, Anadolu’da Türklerin kurduğu ilk tedavi kurumlarıdır. Günümüze değin ayakta kalan en eski Selçuklu hastanesi Nureddin Zengi’nin Şam’da kurduğu (1154) darüşşifadır. Bu hastanenin aynı zamanda bir tıp fakültesi niteliğinde olduğu bilinmektedir. Günümüze değin korunabilen Selçuklu hastaneleri arasında Kayseri Gevher Ne- şibe Hatun Şifahanesi (1205-06), Sivas I. İzzeddin Keykavus Darüşşifası (1217-18), Çankırı Atabeg Cemaleddin Ferruh Darüşşifası (1235) ve Kastamonu Pervaneoğlu Ali Darüşşifası (1272) sayılabilir. Anadolu Beylikleri döneminde, Dulkadıroğulları Kayse- ri’de bir cüzamhane, Saruhanoğulları da Manisa’da bir körhane yaptırdılar.
Osmanlılarca yaptırılan ilk hastane Bursa’ daki Yıldırım Darüşşifası’dır (1400). II. Bayezid’in yaptırdığı külliyenin içinde yer alan bu kurumda darüttıb adı verilen ve tıp eğitimi yapılan bir dershane de bulunuyordu. II. Mehmed’in (Fatih) İstanbul’da yaptırdığı külliyede yer alan Fatih Darüşşifası (1470), açıldığı tarihte Avrupa’daki en büyük hastanelerden biriydi. Yataklı tedavinin yanında poliklinik hizmetleri de veren bu kuruluş, istanbul Tıp Fakültesi’nin çekirdeği olarak kabul edilir. Ortadaki avluyu dört yanından çeviren revaklarla bunların arkasında yan yana sıralanan hücrelerden oluşan medrese planına göre yapılan ve genellikle bir külliyenin içinde yer alan Osmanlı darüş- şifaları, sağlık hizmeti vermekten başka, usta çırak ilişkisi içinde hekim de yetiştirirdi. Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyılda başlayan değişikliklerle ortaya çıkan pek çok yeni kurum arasında askeri ve sivil hastaneler de vardı. III. Selim’in orduyu çağdaşlaştırma çabaları kapsamında kurulan askeri hastanelerin ilki Zeytinburnu Askeri Hastanesi’ dir (1794). 19. yüzyılda açılanların en önemlileri ise Taksim Topçu Hastanesi (1809), Mekteb-i Harbiye Hastanesi (1834), Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane Hastanesi (1839), Haydarpaşa Askeri Hastanesi (1845) ve Gümüşsüyü Askeri Hastanesi’ydi (1846).
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Plevne ve Erzurum gibi bölgelerde geçici hastaneler kuruldu. Savaştan sonra ordunun hızla geri çekilmesi nedeniyle İstanbul’a yığılan asker ve göçmenlerin gereksinimlerini karşılamak üzere de hastaneler yaptırıldı.
19. yüzyılda kurulan sivil hastanelerin başında, sarayda yaşayanlara sağlık hizmeti vermek için Topkapı Sarayı’nda yaptırılan Mabeyn Hastanesi (1834) gelir. Bunu Edirnekapı’da Mihrimah Sultan Medresesi’nde kurulan Gariplere ve Bekârlara Mahsus Hastane (1837), Yenibahçe’deki Bezmiâlem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi (1845), hastane olarak yaptırılıp sonradan doğumevi haline getirilen Zeynep Kâmil Hastanesi (1862), Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye (Sivil Tıbbiye) Hastanesi (1893), Darülaceze Hastanesi (1895), ilk çocuk hastanesi olan Hamidiye Etfal Hastane-i Alisi (1899) izledi. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde de Cerrahpaşa Hastanesi (1910), Haydarpaşa İntaniye Hastanesi (1924) ve ilk verem hastanesi olan Heybeliada Sanatoryumu (1924) kuruldu. Bunların yanı sıra İstanbul’daki azınlıkların kurduğu Alman Hastanesi, Fransız Pasteur ve La Paix hastaneleri gibi özel hastaneler de vardı. Ayrıca bak. bimarhane; darüşşifa. Günümüzde hastane. Hastaneler mülkiyet türü ve denetim, verilen hizmetin türü, hastanede kalış süresi, yatak sayısı gibi çeşitli açılardan sınıflandırılabilir. Modern hastanelerde yatak sayısı genellikle düşük tutulmaktadır. Hastanenin tek bir merkezden yönetilebilmesi için bu sayının 800’ün üstüne çıkmaması gerekir. ABD ve Kanada dışındaki ülkelerin çoğunda hastanelerin yapım ve işletme harcamalarının en az bir bölümü devlet ya da yerel yönetimler tarafından karşılanır. Türkiye’deki hastanelerin çoğu devlete ve belediyelere bağlıdır. Bunların arasında Sağlık Bakanlığı’na bağlı devlet hastaneleri ve doğumevleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı Sosyal Sigortalar Kurumu hastaneleri. Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı askeri hastaneler, ayrıca Sümerbank, PTT, TCDD gibi kuruluşlara bağlı hastaneler ile tıp fakültelerinin hastaneleri sayılabilir. Özellikle büyük kentlerde yoğunlaşan özel hastaneler de Sağlık Bakanlığı tarafından denetlenir.
Hastaneler verdikleri hizmetin türüne göre de sınıflandırılır. Her çeşit hastalığın tedavisini üstlenen genel hastaneler, daha çok kısa süreli bakım gerektiren akut hastalıklar üzerinde yoğunlaşır. Küçük bir genel hastanede yatak sayısı genellikle 200 dolayındadır. Bu hastanelerde örgütlü bir hekim, hemşire ve hasta bakıcı kadrosu ile tanı ve tedavi cihazlarına ek olarak laboratuvarlar, eczane, röntgen ve fizik tedavi birimleri, poliklinik ve acil servis bulunabilir. Daha büyük hastanelerde diş hastalıkları ve prematüre bebekler için özel servislerden organ bankasına, böbrek diyaliz ve yoğun bakım birimlerine kadar daha başka servisler de bulunabilir. Genel hastanelerin karmaşık yapısı, II. Dünya Savaşı’ndan sonra, laboratuvar tekniklerinde, ameliyat yöntemlerinde, radyoterapi ve fizik tedavi alanlarında elde edilen gelişmeleri ve ilerlemeyi yansıtır.
Hastane hizmetleri, tıp uzmanlık alanlarına göre ayrılmış servis ya da kliniklerden başka, hasta bakımı, temizlik, teknik işler, saymanlık, eczane, patoloji, röntgen ve arşiv olmak üzere çeşitli bölümlere ayrılmıştır. Hastane yönetiminden başhekim, yönetim müdürü ve başhemşire ile servis şefleri sorumludur.
Dünyanın her yanında bir hastalık ya da hasta türü üzerinde uzmanlaşmış hastaneler de vardır. 1880-1940 arasında verem hastaneleri hastaların yatarak dinlenmesini, özel beslenmelerini, temiz hava almalarını sağlayan ve hastanın iyileşebilmek için iki yıldan fazla kalması gereken kuruluşlardı. Göğüs cerrahisi ve röntgenle tanı tekniklerindeki ilerlemeler ve antibiyotik kullanımı, bugün veremi özel hastanelerde tedavi edilmesi gereken bir hastalık olmaktan çıkarmıştır. Cüzamın bulaşıcı bir hastalık olduğu düşüncesi, yüzyıllar boyunca cüzamlı hastaların toplumdan tecrit edilmesine yol açmıştı. 14. yüzyılda Fransa’da cüzamlılar için 7 bin dolayında ev vardı; İngiltere’deki ilk hastaneler de cüzamlılar için kurulmuştu. Bugün cüzamlıların tecrit edilmesinin gereksiz olduğu anlaşılmış, hastalık erken dönemlerde ilaçla tedavi edilmeye başlamıştır. Uzmanlaşmış başka tedavi kurumlarının arasında psikiyatri hastaneleri, doğumevleri, çocuk hastaneleri, kanser hastaneleri, meslek hastalıkları hastaneleri, geriyatri hastaneleri ve göğüs hastalıkları hastaneleri sayılabilir.
Hemen Yorum Yaz