Franz Kafka Kimdir

Franz Kafka Kimdir, Franz Kafka Kitapları, Franz Kafka Hakkında Bilgi

Kafka, Franz (d. 3 Temmuz 1883, Prag, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu – ö. 3 Haziran 1924, Kierling, Viyana yakınları, Avusturya), Çek asıllı Avusturyalı öykü ve roman yazan. Yapıtlarında çağımız insanı­nın korkulannı, yalnızlığım, kendi kendine yabancılaşmasını ve çevresiyle iletişimsizliği­ni dile getirmiştir. Günümüze değin çok farklı açılardan yorumlanan yapıtlarını ko­nu ve biçim açısından edebiyat tarihinin belirli bir akımı içerisine yerleştirmek zordur.

Yaşamı. Kafka’nın anne ve babası farklı kökenliydi. Taşralı Çek proletaryasından gelen babası, evlendikten sonra Prag’a yer­leşmiş, zamanla zengin bir tüccar olarak tek amacına, toplumsal saygınlığa erişmişti. Annesi ise aydın, varlıklı Alman Yahudisi bir burjuva ailesinden geliyordu. Kafka’nın alıngan, huzursuz, ürkek, çekingen, alçak­gönüllü, çevresiyle zor ilişki kuran, duygulu kişiliği büyük ölçüde annesinden kaynakla­nıyordu. Ailesiyle olan ilişkisi, Yahudi asıllı oluşu, içinde yaşadığı toplum ve siyasal ortam, onun çevresine yabancılaşmasına yol açtı. Ailenin, Prag’da yaşayan Alman toplu­muyla kaynaşma çabaları doğrultusunda Kafka ile üç kız kardeşi Alman okullarında okumuşlar, Kafka Almancayı anadili olarak kullanmıştı. Çek kökenli bir Yahudi aileden geldiği halde anadilinin Almanca olması nedeniyle tam bir Çek sayılmadı; öte yan­dan Bohemyalı Almanlar da onu tam anla­mıyla kendilerinden görmediler. Ama Çek- çeyi de iyi bilen Kafka Çek halkıyla arasın­daki bağları yaşamı boyunca koparmamaya çalıştı, Prag’ın eski kent kesiminden çok az ayrıldı.

Kafka ortaöğrenimi için 1893-1901 arasın­da Prag’da Eski Kent Devlet Lisesi’ne gitti. Almanca öğretim yapan bu okul, tutucu, hoşgörüden yoksun, Kafka’ya çok anlamsız gelen eğitim anlayışıyla, onun daha çok içine kapanmasına neden oldu. 1901’de liseyi bitiren Kafka, babasının zoruyla Prag Üniversitesi’nde hukuk öğrenimine başladı. Ama bunun yanı sıra daha çok ilgisini çeken sanat tarihi ve Alman edebiyatı gibi dersleri de izledi. Beschreibung eines Kampfes (Bir Savaşın Tasviri, 1967, 1983) adlı ilk öyküsü­nü de bu öğrencilik yıllarında yazdı. 1906’da hukuk doktorasını tamamladı. Stajını önce bir avukatlık bürosunda, sonra da mahke­mede yaptı ve 1907’de Assicurazioni Gene­rali adlı ünlü İtalyan sigorta şirketinde çalışmaya başladı. Bir yıl sonra ise Prag’da­ki Bohemya Krallığı İş Kazaları Sigorta Şirketi’ne geçti. Bu yıllarda Max Brod’la dost oldu. Onun sayesinde Prag edebiyat çevresine girdi, düşünür Felix Weltsch, yazar Oskar Baum, Gustav Janouch ve Franz Werfel’le tanıştı.

Kafka sigorta şirketindeki büro çalışma­sından sıkılıyor, kendini bu çalışma düzeni­ne yabancı görüyordu. Çevreye yabancılaş­ma duygusu 1912’ye değin gittikçe yoğunla­şarak o yıllardaki yapıtlarına da yansıdı. 1908-12 arasında toplumsal ve siyasal olay­lara duyduğu ilgi de artmıştı. Sık sık önemli Çek siyaset adamlarının konferanslarına gidiyor, Prag’ın önde gelen aydınlarının toplantılarına katılıyordu. Bu yıllarda din olarak Yahudilikle de ilgilendi ve İbranice öğrendi. Bir yandan da Max Brod’la birlikte Riva’yı, sonra Paris’i, Weimar’ı ve Kuzey İtalya’yı gezdi.

1912’de Max Brod’un yanında Berlinli Felice Bauer’le tanıştı. 1914 ve 1917’de Felice’yle iki kez nişanlanmasına karşın, evliliğin kendisini yazmaktan alıkoyacağı korkusuyla bir türlü evlenemedi. Felice Bauer’le olan ilişkisinden geriye 500’ün üzerinde mektup kaldı. Bunlar Kafka’nın ölümünden çok sonra, 1967’de Briefe an Felice (Felice’ye Mektuplar) adıyla yayım­landı.

1914’te başlayan I. Dünya Savaşı’nda Kaf­ka zayıf vücut yapısı nedeniyle askere alınmadı. Büyük kız kardeşinin iki çocuğuy­la birlikte savaş boyunca kalmak üzere baba evine gelmesi üzerine ayrı bir eve taşındı. Bu arada geniş bir çevrede tanınmaya başlamıştı. 1915’in sonbaharında, Çarl Sternheim kendisine verilen Fontane Ödü- lü’nü Kafka’ya aktarmayı uygun gördü.

1917’de Kafka’nın vereme yakalandığı an­laşıldı. 1920’de Milena Jesenka ile mektup­laşmaya başladı. Bu onun yaşamındaki önemli olaylardan biriydi. Kafka’nın yapıt- lannı Çekçeye çevirmek için izin isteyen Çek gazeteci ve çevirmen Milena, ondan 12 yaş küçüktü ve evliydi. Birleşmelerinin olanaksızlığını bilmelerine karşın araların­daki ilişki ve mektuplaşma uzun yıllar sürdü. Kafka’nın ölümünden sonra bu mek­tuplar Briefe an Milena (Milena’ya Mektup­lar, 1961, 1967/Sevgili Milena, 1982, 1989) adıyla yayımlandı.

Sağlığının kötüye gitmesi üzerine Kafka 1922’de emekliliğini istedi. Son dönemlerini Dora Diamant adlı 20 yaşındaki bir genç kızla mutlu bir biçimde geçirdi. Ama duru­munun iyice kötüleşmesi üzerine 1924’te Viyana yakınlarındaki Kierling Sanatoryu- mu’na kaldırıldı. İyileşemeyerek orada öldü ve Prag’da toprağa verildi.

Yapıtları. Kafka’nın 1912’den önceki er­ken dönem yapıtlarının yaşamında önemli bir yeri vardır. Bunlar Bir Savaşın Tasviri ve çevreye yabancılaşma duygusunu ilk kez ortaya koyduğu Hochzeitsvorbereitungen auf dem Lande (1907; Taşrada Düğün Hazırlıkları, 1979, 1991) gibi uzun öyküler­le bir dizi kısa düzyazıdır. Kafka bunlardan yaptığı bir derlemeyi 1912 sonlarında Die Betrachtung (Gözlem) adıyla yayımlamıştı. Sağlığında çıkan bu ilk yapıtında bile, sonraki büyük yapıtlarının dil ustalığı ve bazı temel konulan izleniyordu. Kafka’nın yaşamı baştan sona güçlü ve sert bir baba imgesinin gölgesinde geçmiş, baba­sıyla aralarında hiçbir zaman yakın bir ilişki kurulamamıştı. Tam tersine, bu sağlıksız baba-oğul ilişkisi Kafka’nın içine kapanma­sını hızlandırdı. Babasına yazdığı 61 sayfalık Brief an den Vater’de (Babaya Mektup) Kafka, yazarlığı seçmesinin ve sürekli boşa çıkan evlenme girişimlerinin nedenini, üs­tün baba kişiliğinin baskısından kurtulma çabaları olarak değerlendirir. 1912’de bir gece içinde yazdığı Das Urteil (Yargı) adlı öyküsü de, babasına beslediği duyguları dile getiren yapıtlarından biridir. Aynı yıl içinde yazdığı Die Verwandlung (Değişim, 1959, 1991) adlı öyküsünde de gene oğul ve baba söz konusudur. Ama bu onun aynı zaman­da, çevreye yabancılaşma duygusunu en güçlü biçimde yansıttığı yapıtıdır. Öykünün kahramanı Gregor Samsa bir sabah yatağın­da bir böcek olarak uyanır. Bilinci dışında gerçekleşen bu değişimi kendisinin bir türlü kabul edememesine karşılık, çevresi (ailesi ve patronu) kısa bir şaşkınlıktan sonra onun artık bir böcek olduğunu kabullenirler. Böcek olmakla alışageldiği şeylerden kopup yepyeni bir konuma giren Samsa, o güne değin sürdürdüğü yaşama ve çevresindekile­re değişik bir gözle bakar. Değişim motifine Kafka’nın birçok yapıtın­da rastlanır. Hepsinde de yapıtın kahramanı birdenbire, o güne değin sürdürdüğü yaşa­ma tümüyle ters bir durumla karşılaşır. Yapıtların hepsinde değişimin taşıdığı an­lam hemen hemen aynıdır: Alışageldiği dünyadan, durumlardan koparılıp yepyeni, kendisine yabancı durumlarla karşı karşıya bırakılan insan, o güne değin sürdürdüğü yaşamın ne kadar yanlış, yalanlarla dolu olduğunu anlar. Gene bir değişimin işlendi­ği Ein Bericht für eine Akademie (Bir Akademiye Rapor) adlı öykünün kahrama­nı maymun, insanlar tarafından yakalanıp bir kafese kapatılınca, tek çıkar yol olarak insan olmayı seçer.

Kafka, yedi bölümünü 1912’de yazdığı ilk romanına Der Verschollene (Yitik) adını vermişti. Ama romanın ancak ilk bölümü onun sağlığında yayımlandı (1913). Max Brod yapıtın tümünü Kafka’nın ölümünden sonra Amerika (Amerika, 1970, 1983) adıy­la yayımladı. Romanda, 16 yaşında ailesin­den ayrılarak Amerika’ya, zengin amcasının yanma gitmeyi amaçlayan Praglı delikanlı­nın oradaki yaşantısı kendi ağzından anlatı­lır. İyimser tutumuyla bu roman Kafka’nın öbür iki romanından ayrılır. Yapıttaki labi­rent görünümlü merdiven ve koridorlar, Kafka’nın sonraki romanlarının temel at­mosferinin ipuçları sayılır. Kafka’nın ikinci büyük romanı Der Pro- zess’i (Dava, 1968, 1984) yazmaya başlama­sı, Felice’yle ilk nişanını bozduğu 1914’e rastlar. Değişim temeli üzerine kurulu anla- tılanna benzer bir biçimde roman, kahra­manın, açıklayamadığı bir nedenle, alışagel­diği yaşamından uzaklaştırılıp yepyeni bir çevreye gözlerini açmasıyla başlar. Banka memuru Joseph K., 30. yaşgünü sabahında tanımadığı kişilerce uyandırılarak bilmediği bir suçtan tutuklanır. Anımsadığı belirli bir suçu olmamasına karşın, kendini savunma çabasına düşer. Romanın tümü, art arda dizilmiş bağımsız bölümler halinde K.’nın bu gizlerle dolu yargı mekanizmasının içine sürüklenmesi ve bu mekanizma üzerindeki denetimini gittikçe yitirmesiyle sürer. Ama hiçbir yargıçla yüz yüze gelmeyen Joseph K., 31 yaşına basmasından bir gün önce kendisini tutuklamış olan iki kişi tarafından evinden alınır ve öldürülür. (Fransız oyuncu ve yönetmen Jean Louis Barrault ile Andre Gide’in bu romandan uyarladıkları tiyatro oyunu 1963’te Duruşma adıyla Türkçeye çevrilmiştir.) Romanın özü, K.’nın izlediği yanlış yol, kitabın sonunda yer alan ve Kafka’nın kısa öykü olarak tek başına da yayımladığı Vor dem Gesetz (Yasa Önünde) adlı öyküde odaklaşır. Kafka’nın Dava ile aynı yıl içinde yazdığı In der Strafkolonie (Ceza Sömürgesi, 1955, 1968) adlı öyküsü de suç sorununu işlemesi açısından Dava ile ilişkilidir.

Kafka’nın 1922’de yazdığı ve üçüncü bü­yük romanı olan Das Schloss da (Şato; 1966, 1989) tamamlanmadan kaldı; yapıtla- nmn çoğu gibi ölümünden sonra Max Brod tarafından yayımlandı. Roman, K.’nın (bu­radaki ve Dava’daki “K.” adları Kafka’nın kendi adının baş harfinden kaynaklanır) bir kış gecesi geç vakit bir köye gelmesiyle başlar. Köy, yanında bulunduğu şatonun malıdır, ve şatodaki dükün izni olmadan kimse köyde kalamamaktadır. K. ise ölçüm memuru olarak şato tarafından o köye atandığını ileri sürer. Roman K.’nın yedi gün süreyle şatoya yaklaşmaya, orada gö­revli bir memurla konuşmaya çalışmasıyla sürer. Ama bütün çabalar boşunadır. K. şatoya yaklaştığını sandığı her defasında oradan daha da uzaklaştığını görür. Köylü­ler tarafından da sürekli dışlanır; bir türlü kendini onlara kabul ettiremez. Değerlendirme. Kafka’nın yaşamı ve kişili­ğiyle ilgili önemli ipuçları, ardında bıraktığı ve öbür yapıtlarından daha kapsamlı olan mektup ve günlüklerinde yer alır. 1910’da tutmaya başladığı günlüğü Tagebücher (Günce 1910-1923, 1983/ Günlükler, 1985) onun kişiliğinin anlaşılmasında, çevresiyle zor ilişki kurabilmesinin ve evlilikten kaç­masının nedenleri konusunda yardımcı olur. Kafka’nın, çevresiyle ilişkilerini en aza in­dirgeyerek kendini yazarlığa verdiği yaşama biçimini, düşünce dünyasını ve kendine özgü dindarlığını bu kaynaklar açığa vurur. Bu konudaki bir başka önemli kaynak da 1919’da babasına yazdığı, ama hiç gönder­mediği Brief an den Vater’dir.

Kafka’nın son dönem yapıtları yargı, ceza ve dava temalarını işler. Bu temaların seçiminde Kierkegaard’m düşüncelerinin et­kisini görenler olmuşsa da, Kafka’nın çalış­malarının, Kierkegaard’ı tanımasından çok önce kaleme alındığı bir gerçektir. Bugüne değin eleştirmenler onun yapıtlarının tümü­nü çok değişik açılardan ele almışlardır. Kafka’ya din açısından yaklaşanlar, anlat­tıklarını ilahiyat kavramlarıyla açıklamaya çalışanlar olduğu gibi, yapıtlarını, özellikle Amerika’yı psikanaliz aracılığıyla çözüm­lenmek isteyenler, gerçek-düş ilişkisi üze­rinde duranlar da çıkmıştır. Fransa ve İtalya’da Kafka daha çok gerçeküstücülük ve varoluşçuluk doğrultusunda yorumlan­mış, toplumcu gerçekçiler ise onun yapıtla- nna kapitalist düzende insanın kendi kendi­ne yabancılaşması sorunu doğrultusunda yaklaşmışlardır. Kafka’nın yapıtlarını este­tik boyutları içinde ele alan, yaşamının ancak yapıtlarından yola çıkılarak değerlen­dirilebileceğini savunan eleştirmenler de olmuştur.

Kafka’nın bütün öykü ve romanlarında dış dünyanın gerçekleriyle değil, kendi içinde geçerliliği olan bir dünya ile karşılaşılır.

Yapıtlar ilk başta açık seçik, kolay anlaşılır etkisi uyandırır. Bu etkiyi yaratan. Kafka’ nın dili ve anlatım biçimidir. Bu, son derece açık, saydam ve kendi mantığını sürdüren bir dildir, ama gerçekleri yansıtmaz. Kafka bu dili, yaşamın karmaşıklığını, çelişkilerini daha iyi vurgulayabilmek için kullanır. Bu yapay dil, gerçekle uyum sağlamak, bütün­leşmek yerine, kendine özgü bir gerçek yaratır. Dildeki ve anlatımdaki açık seçikli- ğin yapıtta giderek kaybolması ile kişiler ve olaylar karmaşıklaşır, izlenmeleri zorlaşır. “Ama”lı, “gerçi”li cümleler, sürekli karşı  tezler getirir.

Olayların anlatımı, kahrama­nın görüş açısıyla sınırlanmıştır; onun gör­düklerinin ve başkalarından dinlediklerinin dışına çıkılmaz. Yirmi yıl süren dostlukları sonunda Kafka bütün yapıtlarını, ölümünden sonra yakma­sı için Max Brod’a bırakmıştı. Ama Brod bu isteği yerine getirmeyerek bu yapıtları bas­tırdı. 1935’te başlanan ilk toplu basım önce engellendi, sonra da yasaklandı. Nazilerin Çekoslovakya’yı işgali sırasında üç kız kar­deşi toplama kamplarına yollanarak öldü­rüldü, Kafka ile ilgili birçok belge yok edildi. Bütün bu nedenlerle Kafka ancak ölümünden çok sonra Fransa, İngiltere ve Amerika’da ün kazanmıştır. Almanya’da yaygın edebiyat çevrelerince tanınması ise 1950’lerde toplu yapıtlarının yayımlanmasıyla gerçekleşmiştir. Bu nedenlerle de çoğu kez savaş sonrası yazarlarla birlikte değer­lendirilmektedir.

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.