Despondent İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Despondent İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Despondent

Despondent kelimesi Türkçe’de “umutsuz, kederli, moral bozukluğu yaşayan” gibi anlamlara gelir.

1. I felt despondent after receiving the bad news. (Kötü haber aldıktan sonra umutsuz hissettim.)
2. Her despondent face was a sign of her struggles. (Onun kederli yüzü mücadelelerinin bir işaretiydi.)
3. He became increasingly despondent as his financial problems continued. (Maddi sorunları devam ettikçe, o giderek umutsuz hale geldi.)
4. After failing the exam, he became despondent and lost all motivation. (Sınavı geçemeyince, umutsuzluğa kapıldı ve tüm motivasyonunu kaybetti.)
5. The despondent look on her face made me realize something was wrong. (Yüzündeki umutsuz ifade, bir şeylerin yanlış olduğunu fark etmemi sağladı.)
6. He had a despondent tone when he talked about his job. (İşinden bahsederken umutsuz bir tonu vardı.)
7. The team was despondent after losing their fifth game in a row. (Beş maçlarını kaybettikten sonra takım umutsuzdu.)
8. She felt despondent and alone in the new city. (Yeni şehirde umutsuz ve yalnız hissetti.)
9. His despondent mood affected the entire office. (Onun umutsuz ruh hali tüm ofisi etkiledi.)
10. She was despondent about the future of the company. (Şirketin geleceği hakkında umutsuzdu.)
11. He couldn’t shake off the feeling of despondency even on vacation. (Tatile bile çıkarak umutsuzluk hissinden kurtulamadı.)
12. The despondent expression on his face indicated he was going through a difficult time. (Yüzündeki umutsuz ifade, zor bir dönemden geçtiğini gösteriyordu.)
13. The news of the pandemic left many people feeling despondent. (Pandemi haberleri birçok kişinin umutsuz hissetmesine neden oldu.)
14. She became despondent when her dream job offer was rescinded. (Hayalindeki iş teklifi geri çekilince, umutsuzluğa kapıldı.)
15. His despondent behavior worried his friends and family. (Umutsuz davranışları arkadaşlarını ve ailesini endişelendirdi.)
16. She tried to hide her despondent feelings from her children. (Çocuklarından umutsuz hislerini saklamaya çalıştı.)
17. The despondent attitude of the team affected their performance on the field. (Takımın umutsuz tutumu, sahada performanslarını etkiledi.)
18. The despondent look on her face showed that she needed someone to talk to. (Yüzündeki umutsuz ifade, konuşacak birine ihtiyacı olduğunu gösteriyordu.)
19. He felt despondent when he realized he had lost his wallet. (Cüzdanını kaybettiğini f

ark edince umutsuzluğa kapıldı.)
20. The therapist helped her work through her despondent feelings and find hope for the future. (Terapist, umutsuz hislerinin üstesinden gelmesine yardımcı oldu ve geleceğe umutla bakmasını sağladı.)