Desperate İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Desperate İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Desperate İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Desperate kelimesinin Türkçe anlamı: Umutsuz, çaresiz, son çareyi aramak anlamına gelir.

Örnek cümleler:

1. I’m desperate for a job. (İş bulmak için çaresizim.)
2. The villagers were desperate for clean water. (Köylüler temiz su için umutsuzlardı.)
3. She was desperate to find her lost cat. (Kaybolan kedisi için çaresizdi.)
4. He is in a desperate need of medical attention. (Tıbbi müdahaleye umutsuz bir şekilde ihtiyacı var.)
5. We are desperate for a solution to this problem. (Bu soruna bir çözüm bulmak için çaresiziz.)
6. The company is desperate for new customers. (Şirket yeni müşterilere umutsuzca ihtiyaç duyuyor.)
7. He made a desperate attempt to save the drowning child. (Boğulmakta olan çocuğu kurtarmak için umutsuzca bir çaba harcadı.)
8. The situation is getting more desperate by the hour. (Durum saat geçtikçe daha da çaresiz hale geliyor.)
9. She felt desperate after failing her exam. (Sınavda başarısız olduğu için umutsuz hissetti.)
10. They were in a desperate situation, stranded in the middle of the ocean. (Ortada kalan, ortasında denizin ortasında kalan çaresiz bir durumdaydılar.)
11. The homeless man was desperate for food. (Evsiz adam yiyecek için çaresizdi.)
12. She was desperate to win the race. (Yarışı kazanmak için çaresizdi.)
13. The soldiers were in a desperate fight for their lives. (Askerler hayatları için umutsuz bir şekilde savaşıyorlardı.)
14. The farmers were desperate for rain. (Çiftçiler yağmur için çaresizdi.)
15. He was so desperate for attention that he would do anything. (Dikkat çekmek için her şeyi yapacak kadar umutsuzdu.)
16. The team was desperate for a win. (Takım kazanmak için umutsuzdu.)
17. She was in a desperate need of a vacation. (Tatile umutsuzca ihtiyacı vardı.)
18. The company was in a desperate financial situation. (Şirket mali açıdan çaresiz bir durumdaydı.)
19. The parents were desperate to find their missing child. (Kayıp çocuklarını bulmak için çaresiz olan ebeveynler.)
20. He made a desperate plea for help. (Yardım için umutsuzca bir yalvarışta bulundu.)

21. The prisoner made a desperate escape attempt. (Mahkum, umutsuz bir kaçma girişiminde bulundu.)
22. The patient was in a desperate condition, requiring urgent surgery. (Hasta, acil bir ameliyat gerektiren umutsuz bir durumdaydı.)
23. The team made a desperate last-minute effort to win the game. (Takım son dakikada kazanmak için umutsuz bir çaba gösterdi.)
24. She was desperate to get out of the toxic relationship. (Zehirli ilişkiden kurtulmak için çaresizdi.)
25. The refugees were desperate for a safe place to stay. (Mülteciler güvenli bir yerde kalmak için umutsuzdular.)
26. The company’s employees were desperate for a pay raise. (Şirketin çalışanları maaş artışı için umutsuzdu.)
27. He felt desperate after losing his life savings in the stock market. (Borsada birikimlerini kaybettikten sonra umutsuz hissetti.)
28. The town was in a desperate state after the natural disaster. (Doğal afetin ardından kasaba umutsuz bir durumdaydı.)
29. She was in a desperate need of a good night’s sleep. (İyi bir gece uykusuna umutsuzca ihtiyacı vardı.)
30. The team’s coach made a desperate move, sending in a backup player. (Takımın koçu, yedek bir oyuncuyu göndererek umutsuz bir hamle yaptı.)