Desolate İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Desolate İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Desolate İle İlgili Cümleler

Desolate kelimesi, “ıssız, tenha, ürkütücü” anlamlarına gelir. İşte desolate kelimesinin kullanıldığı 20 örnek cümle:

  1. The desolate road stretched out for miles. (İssız yol mil boyunca uzanıyordu.)
  2. The abandoned town looked desolate and eerie. (Terk edilmiş kasaba ürkütücü ve ıssız görünüyordu.)
  3. The desolate beach was littered with debris. (Tenha plaj çöp doluydu.)
  4. The desolate landscape was breathtakingly beautiful. (Issız manzara nefes kesici güzellikteydi.)
  5. The once-thriving city now lay desolate and empty. (Bir zamanlar canlı olan şehir şimdi ıssız ve boş kalmıştı.)
  6. The desolate wilderness was filled with danger. (Tenha vahşi doğa tehlike doluydu.)
  7. The desolate house was falling apart. (Irkütücü ev yıkılmaya yüz tutmuştu.)
  8. The desolate atmosphere made her feel uneasy. (Issız atmosfer onu huzursuz hissettirdi.)
  9. The desolate wasteland was home to very few creatures. (Issız çöllerde çok az yaratık yaşıyordu.)
  10. The desolate graveyard was overgrown with weeds. (Irkütücü mezarlık yabani otlarla kaplanmıştı.)
  11. The desolate silence was broken by a distant howl. (Issız sessizlik uzak bir ulumayla bozuldu.)
  12. The desolate cabin was the perfect place to get away from it all. (Tenha kabin her şeyden uzaklaşmak için mükemmel bir yerdi.)
  13. The desolate island was only accessible by boat. (Issız ada sadece tekneyle ulaşılabilirdi.)
  14. The desolate moor was shrouded in mist. (Issız kara sislerle örtülüydü.)
  15. The desolate ruin had been abandoned for centuries. (Issız kalıntılar yüzyıllardır terk edilmişti.)
  16. The desolate landscape stretched out before us as far as the eye could see. (Gözün görebildiği kadarıyla ıssız manzara önümüzde uzanıyordu.)
  17. The desolate town had a haunting beauty. (Issız kasaba ürkütücü bir güzelliğe sahipti.)
  18. The desolate plain was devoid of life. (Issız ova hayattan yoksundu.)
  19. The desolate canyon was a formidable obstacle. (Issız kanyon ciddi bir engeldi.)
  20. The desolate warehouse was filled with dust and cobwebs. (Issız depo toz ve örümcek ağıyla doluydu.)
  1. The desolate look on her face told me everything I needed to know. (Yüzündeki üzüntü dolu ifade bana bilmen gereken her şeyi anlattı.)
  2. The desolate road was not safe to travel on at night. (Issız yol gece seyahat etmek için güvenli değildi.)
  3. The desolate outpost was the only sign of civilization for miles. (Issız karakol mil boyunca tek medeniyet işaretiydi.)
  4. The desolate village had been abandoned by its inhabitants. (Issız köy sakinleri tarafından terk edilmişti.)
  5. The desolate feeling inside him was overwhelming. (İçindeki ıssızlık hissi ağır bastı.)
  6. The desolate forest was home to dangerous animals. (Issız orman tehlikeli hayvanların eviydi.)
  7. The desolate house was rumored to be haunted. (Irkütücü evin hayaletli olduğu söylentileri vardı.)
  8. The desolate prairie stretched out as far as the eye could see. (Gözün görebildiği kadarıyla ıssız çayır uzanıyordu.)
  9. The desolate city streets were eerie at night. (Geceleyin ürkütücü olan şehir sokakları boştu.)
  10. The desolate feeling of being alone consumed him. (Yalnızlık hissi onu yutuyordu.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.