Capper İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Capper İle İlgili Cümleler
Capper kelimesinin Türkçe anlamı “başlık, kapak veya kasket” gibi bir şeydir. Ayrıca, “bir yarışın sonucunu veya bir bahisin sonucunu belirlemek için son anda yapılan bahis” anlamına da gelir. İşte cümleler:
- I always wear a capper when I go hiking to protect my head from the sun. (Güneşten başımı korumak için yürüyüşe giderken her zaman bir başlık takarım.)
- The capper on the bottle was so tight that I couldn’t open it. (Şişenin kapağı o kadar sıkıydı ki açamadım.)
- The jockey wore a bright red capper during the race. (Jokey yarış sırasında parlak kırmızı bir kasket giydi.)
- I made a last-minute capper on the football game, and I won! (Futbol maçında son dakika bahisi yaptım ve kazandım!)
- The capper on the pen keeps falling off, and it’s driving me crazy. (Kalemin kapağı sürekli düşüyor ve beni deli ediyor.)
- The capper on the oil drum was rusty and hard to remove. (Yağ varilinin kapağı paslı ve çıkarması zordu.)
- My friend is a big fan of horse racing and always wears a lucky capper to the track. (Arkadaşım at yarışlarının büyük bir hayranı ve pistte şanslı bir kasket giyer.)
- The capper for the movie was unexpected, and it left everyone in the theater speechless. (Filmin sonucu beklenmedikti ve sinemada herkesi şaşkına çevirdi.)
- I need to buy a new capper for my water bottle because the old one is broken. (Su şişem için yeni bir kapak almam gerekiyor çünkü eski olan kırıldı.)
- The book’s final chapter was a capper that tied all the loose ends together. (Kitabın son bölümü tüm açıkları bağlayan bir kapaktı.)
- I always wear a capper when I go fishing to keep the sun out of my eyes. (Gözlerimi güneşten korumak için balığa giderken her zaman bir kapak takarım.)
- The capper on the soda bottle popped off and sprayed soda all over me. (Soda şişesinin kapağı patladı ve tüm üstümü sodayla kapladı.)
- My grandfather always wears his lucky capper when he goes to the casino. (Dedem her zaman kumarhaneye giderken şanslı kasketini takar.)
- The capper on the jar of pickles was so tight that my dad had to use a wrench to open it. (Turşu kavanozunun kapağı o kadar sıkıydı ki babam açmak için bir çekiç kullandı.)
- The capper on the bottle of champagne flew off with a loud pop when we opened it. (Şampanya şişesinin kapağı açılırken yüksek bir
patırtıyla uçtu.)
16. I forgot to bring a capper for my water bottle on my hike, and I got a terrible sunburn on my scalp. (Yürüyüşümde su şişem için bir kapak getirmeyi unuttum ve kafa derimde korkunç bir güneş yanığı aldım.)
- The capper on the jar of salsa was loose, and the salsa spilled all over the table. (Salsa kavanozunun kapağı gevşekti ve salsa masanın her yerine döküldü.)
- The capper for the horse race was a photo finish, and the winner was determined by just a nose. (At yarışı için kapak bir foto finişti ve kazanan sadece bir burunla belirlendi.)
- I always wear a capper when I go on a boat to protect my head from the wind and the sun. (Tekneye gittiğimde başımı rüzgar ve güneşten korumak için her zaman bir kapak takarım.)
- The capper on the bottle of ketchup was so tight that we had to use a knife to pry it open. (Ketçap şişesinin kapağı o kadar sıkıydı ki açmak için bir bıçak kullanmak zorunda kaldık.)
Hemen Yorum Yaz