Atatürk’ün Çocukluk Hayatı Kısaca Bilgi

Bu yazımızda Atatürk’ün çocukluk hayatı kısaca bilgi kısaca olarak bilgi aktaracağız.

Mustafa Kemal, 1881 yılında Selanik’te doğmuştur. Annesi Zübeyde Hanım ve babası Ali Rıza Efendi’dir. Selanik’te yaşayan aile erken yaşlarda çocuklarını mahalle mektebine vermişlerdir. Mustafa Kemal, babasının da arzusuyla Şemsi Efendi Okulu’na başlamıştır.

Çalışkan ve zeki olan Mustafa Kemal, erken yaşlarda babasını kaybetmiştir. Annesiyle birlikte dayısının çiftliğine yerleşen Mustafa Kemal, çiftlikte kendine has çalışma odası oluşturmuştur. Ayrıca bu çiftlikte kuş beslemiş, küçükbaş hayvanlarla ilgilenmiş, ders çalışarak vakit geçirmiştir.

Kız kardeşleri Makbule ve Naciye ile oyun oynayarak vakit geçiren Mustafa, ata ve silah kullanımına çok düşkün bir çocuk olarak anlatılmaktadır. Saklambaç, ceviz oyunu gibi oynamaktan çok keyif aldığı anlatılmaktadır.

Mustafa Kemal’im muzip ve çok hareketli bir çocuk olarak taklitler yaptığı ve çevresindekilerinin ilgisini çekmekten hoşlandığı da anlatılmaktadır. Kardeşleri ile çok iyi geçinmiştir.

Matematik Öğretmeni kendisine Kemal ismini vermiştir. Kemal, olgun insan demektir. Okul hayatı başarılarla dolu olan Mustafa Kemal, asker olmayı kafasına koyarak ilerlemiştir.

Mustafa Kemal’in daha küçük yaşlarda ata ve silaha olan merakını gören ailesi, O’nun asker olması gerektiğine inanmışlardır. Mustafa Kemal başladığı mülkiyeyi yarıda bırakarak askeri okullarda eğitim görme kararını almıştır.

Babasının vefatıyla ara verdiği okuluna yeniden başlayan Mustafa Kemal, zeki ve çalışkan tavrını derslere de yansıtarak askeri okulları birer birer bitirerek Subay olarak mezun olmuştur.

Atatürk’ün Çocukluk Hayatı Kısaca Bilgi Hakkında Yorumlarınızı Aşağıdan Hemen Yazabilirsiniz.

22 yorum

  1. Çok güzel olmuş cok begendim odevime cok yardimci oldu ayrica notumda 100 yani bes geldi allah hepimize yardimci olsun bizleride dusmanlardan korusun. Kimseyi dusmanlarin elinden kurtarsin. İYİ GUNLER DİLERİM.

  2. ATATÜRK’ÜN ÇOCUKLUK ANILARI

    KARANLIKTAN KORKMAM

    On beş yaşlarındaydım. Manastır Askeri İdadisi’ne gidiyordum. (O zamanın lisesi) Yaz tatilinde dayımın çiftliğine gitmiştik. Komşunun oğlu Enver’le çok iyi arkadaştık. Ara sıra birlikte gezerdik. Bir gün Enver, bizim bağa gidip üzüm yiyelim, dedi. Ben de olur dedim. Annelerimizden izin alıp yola çıktık. Sağda solda fazla eğlendiğimiz için, karanlığa kaldık.

    Enver: “İstersen dönelim. Sen şehir çocuğu olduğun için, karanlıktan korkarsın. Böyle durumlara alışık değilsin” dedi.

    Ben karanlıktan korkmadığımı söyledim. Yola devam edelim dedim. Tarla kenarı, patika yol, ağaçlık alan derken, karanlık iyice çöktü. Yanımdaki Enver’i zor seçer oldum. Bir saat önce dağların kartalıyım diyen Enver, gel Mustafa dönelim, az kalmıştı ya, yarın gündüz geliriz, demeye başladı. Neyse ki sonunda bağa vardık ve birer salkım üzüm kopardık. Üzüm yiyerek çiftliğe döndük.

    İLK ANDA CANIM SIKILMIŞTI

    Bakla tarlasında yalnız başıma bekçilik yaptığım günlerden birinde öğle vakti kulübenin önündeki çardak altında uyuya kalmışım. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, annemin sesine uyandım.

    Annem: ” Dayısı şuna bak, Mustafa uyuya kalmış. Makbule dün pınardan soğuk su içince hastalandı ya, Mustafa bütün gece başında bekledi. Ondan uykusunu alamadı. Neyse ki Makbule’ye ballı ıhlamur içirdim de iyileşti ” dedi.

    Dayım: ” Bırak canım uyusun. Benim en sevdiğim şeydir burada uyumak. Bu öğle sıcağında karga falan uğramaz. Bir yatsam iki saatten önce top atsan uyanmam ” dedi.

    Bu konuşmaları duyunca ayağa fırladım. Uykuda yakalandım diye ilk anda canım sıkılmıştı ama Makbule’nin iyileştiğini duyunca rahatladım.

    NACİYE KAYBOLDU

    Dayımın bakla tarlasına Makbule ile giderdik. Bir gün Naciye de bizimle gelmek istedi. İlk defa benden bir şey istediği için olmaz diyemedim. Annemden izin çıkınca o gün üç kardeş tarlaya gittik. Naciye eline bir sopa aldı ve kargaların ardından koşturdu durdu. Bir ara Makbule ile uzun süren bir konuşmamız oldu.

    Tarlanın ortasındaki kulübenin önüne oturduk ve yemeğe başlayacaktık ki, Naciye’nin yanımızda olmadığını fark ettik. Sağa baktık, sola baktık, Naciye neredesin diye bağırdık, Naciye yok. Neden sonra Naciye çıkageldi. Meğer karga peşinde koşarken çok yorulan Naciye kulübeye girmiş ve döşeğe yatıp uyumuş. Naciye’nin ortaya çıkmasıyla birlikte rahatladık ve yemeklerimizi yedik.

    BAHÇEDEKİ KUYU

    Ben yedi yaşındayken, babamı kısa süren bir hastalığın ardından kaybettik. O tarihlerde kadınlar bir işte çalışamadıkları için maddi sıkıntı içine düşmüştük. Onun için evimizin yanında bulunan küçük bir eve taşındık. Ertesi gün yeni evin bahçesine teftişe çıktım. Otların arasından yürüdüm. Sağda solda dut, erik, armut ağaçları vardı. Armut ağacının ilerisinde bir kuyu olduğunu gördüm. Kuyunun yanına sokulduğumda hayretler içerisinde kaldım. Yer seviyesinde olan kuyunun üstü açıktı. Annemi durumdan haberdar ettim. Annem komşumuz Ali Usta’yı çağırdı. Ali Usta kuyunun üstüne tahtadan bir kapak yaptı. Kilidi taktı. Anahtarı anneme verdi. Böylece kötü bir olay yaşanmadan kuyunun üstü kapatılmış oldu.

    BENİ KOMUTAN SEÇERLERDİ

    Yeni evimiz küçüktü ama bahçesi büyüktü. Bu bahçede komşu çocuklarıyla askercilik oynardık. Askercilik oynarken, beni komutan seçerlerdi. Ben de karşımda hazır ola geçmiş arkadaşlara çeşitli görevler verirdim. Onlar da, emredersin komutanım deyip koşarak uzaklaşırlardı. Üç beş dakika sonra geri gelerek görevi tamamladıklarını söylerlerdi. Daha sonra onları sıraya sokar, uygun adım yürütürdüm.

    Bir gün bize tahtadan tüfekler hazırlayan marangoz Celal Amca oyunumuzu seyretmiş ve anneme:
    ” Zübeyde Hanım, Mustafa’yı askeri okula göndermelisiniz. Kendisi iyi bir komutan adayıdır. ” demiş.

  3. Sayın derszamanı.net bu bilgiler, hem gerçek hayatta işime yaracak, hem de yarınki ”TÜRKÇE” ödevime yarayacaktır. Bu bilgileri bize suna kişilere-kişiye ve bilgisayarı bulan kişiye gönülden teşekkürler.
    Lara

Anonim için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.