İşleme Tarihi, İşleme Nedir
İşleme, iğne ve iplikle her çeşit kumaş üstüne yapılan nakış. En temel türleri arasında Çin iğnesi, hesap işi, kanaviçe, tüy nakış ve tüy işi sayılabilir.
Mezar resimlerinden, Eski Mısır’da işlemeli giysi, divan örtüsü, perde ve çadırlar yapıldığı anlaşılmaktadır. İÖ 7. ve 6. yüzyıllardan sonraki vazo resimlerinde Eski Yunanlılar işlemeli giysiler içinde canlandırılmıştır.
Günümüze ulaşan en eski işlemeleri İÖ 5-3. yüzyıllar arasında İskitler yaptılar. İS 4-15. yüzyıllar arasındaki Bizans işlemelerinde bol miktarda altın iplik de kullanıldı. Çinde yapılan kazılarda Tang hanedanı döneminden (İS 618-907) kalma Çin işlemeleri ele geçti. Ama Çin işlemelerinin en ünlü örnekleri Qing (Mançu) hanedanının (1644- 1911/12) ipekten saray giysileridir. İşleme Hindistan’da da eski bir el sanatıydı. Günümüze ulaşan örnekler ise daha çok Hint- Türk İmparatorluğu döneminde üretilmiş ve 17. yüzyıl sonlarından başlayarak ticaret yoluyla Avrupa’ya ulaşmış olanlardır. Başta çiçek açmış ağaç olmak üzere, stilize bitki örgeleri İngiliz işleme sanatını etkiledi. 17. ve 18. yüzyıllarda .Hollanda Doğu Hint Adaları’nda da ipek işlemeler üretildi. İran’da 16. ve 17. yüzyıllardan kalma işleme örneklerinde, hayvan ve bitki biçimlerinin stilizasyonu yoluyla elde edilmiş geometrik desenler kullanılmıştı. 18. yüzyılda bunların yerini, gene kalıplara bağlı kalmakla birlikte, daha serbest biçimde uygulanmış çiçek yaprakları aldı. 18. ve 19. yüzyıllarda reşt adı verilen bir tür bin pare işi üretildi. 20. yüzyılın ilk yarısındaki Yakındoğu işlemeleri arasında, Ürdün’e özgü renkli bir köylü işlemesi ilginçtir. Uzakdoğu işleme sanatında, mika ya da aynadan pulların da kullanıldığı ucuz, ama çarpıcı Hint işlemesi 1970’lerin başında Batı’ya da geçti ve çok tutularak gömlek türünden giysilerde uygulandı.
Batı’da işlemenin gelişimi: Kuzey Avrupa işleme sanatı Rönesans’a değin daha çok dinsel çevrede gelişmişti. Günümüze ulaşan örneklerden Charlemagne’ın Metz Katedrali’ne armağan ettiği, kartal figürleriyle bezeli pelerin, Karolenj işleme sanatının bir örneğidir. Aziz Cuthbert’in, bugün Durham Katedrali’nde saklanmakta olan altın iplikle işlenmiş cüppesi (10. yy) günümüze ulaşabilen en eski İngiliz işlemesidir. 11. yüzyıl Bayeux Duvar Halısı, adındaki halı sözcüğüne karşın İngiltere’de yapılmış bir Norman işlemesidir.
Haçlı seferleri, İslam sanatı örgelerini (örn. yüz yüze duran stilize hayvan figürleri) Avrupa’ya taşıdığı ve Bizans sanatının etkisini daha da güçlendirdiği gibi, işleme sanatına hanedan armalarının girmesine de yol açtı. Haçlı seferleri sırasında 1098’de Antiokheia’mn (Antakya), 1204’te de Konstantinopolis’in yağmalanması sırasında pek çok işleme de talan edilmiş, bu işlemeler sonradan (belki de vicdan rahatlatma armağanı olarak) kiliselere verilmişti. Hanedan armalarının işlemede kullanılmasının güzel bir örneği de Edward’m (Kara Prens) Canterbury Katedrali’nde bulunan tüniğidir (y. 1376). 1100-1350 arası, bütün Avrupa’da opus anglicanum adıyla tanınan İngiliz işlemelerinin en görkemli dönemi oldu. 1561’de I. Elizabeth nakışçılara bir birlik çerçevesinde örgütlenmeleri için berat verdi. Bu, VIII. Henry’nin hükümdarlığı döneminde de var olan kilise dışı işleme sanatının gelişmesinde bir aşamaydı. 16. yüzyıldaki ingiliz ve Fransız işleme sanatlarının birbiriyle yakın ilişkisi vardı; örneğin her iki ülkede de oymabaskı desenlerini iğne işlerine uyarlama eğilimi görülüyordu. Aynı dönemde işleme, bir meslekten çok, amatör bir uğraş haline gelmeye başladı; bu değişiklik 17. yüzyılda daha da belirginleşti. Kanaviçe gibi, Çin iğnesi de büyük ölçüde 17. yüzyılda yaygınlaştı.
Kuzey Amerika’da işleme sanatı 17. ve 18. yüzyıllarda, desenlerin daha basit olmasına ve daha az iplik gidecek biçimde uyarlanmasına karşın, Çin iğnesi türünden Avrupa teknik ve kalıplarını izliyordu. Bunlar arasında işleme resimler ve yas sahneleri en yaygın olanlardı.
Güney Amerika ülkeleri İspanyol işlemelerinden etkilenmişlerdi. Örta Amerika Yerlileri gerçek tüyleri kullanarak tüy işi diye bilinen bir tür işlemeyi, bazı Kuzey Amerika kabileleri de deri ve ağaç kabuklarını boyalı kirpi dikenleri ile işleyerek tüy nakışı geliştirdiler.
19. yüzyılın başlarında İngiltere ve Kuzey Amerika’da, Berlin yün işi diye bilinen bir tür iğne işi bütün öbür işleme türlerinden daha çok uygulanır oldu. Arts and Crafts hareketinden etkilenen daha geç tarihli bir işleme modası da kaba, doğal renkli keten üstünde uygulanan “sanatlı iğne işi”ydi. 1960’larda ve 1970’lerde el sanatlarının canlanması, işlemeye yeniden ilgi duyulmasına yol açtı; ticari olarak çok çeşitli modeller üretildi ve piyasaya, işlemeyi bitirmek için gerekli bütün malzemeyi içeren setler çıktı.
Türklerde işleme sanatı : Türklerin İslamı kabul etmelerinden sonra, önceleri göçebe yaşamın etkisiyle her türlü süslemede kullandıkları hayvan figürleri, yerini öbür sanatlarda olduğu gibi işleme sanatında da daha soyut bir üsluba bıraktı. Kuran’ın canlı varlıkların betimlenmesini yasaklaması nedeniyle, hayvan figürlerinin iyice stilize edilmesiyle elde edilen bitkisel örgelerden oluşmuş desenler ağırlık kazandı. Anadolu’da Konya ve Bursa ipekçiliğine egemen olan Türkler, özellikle Osmanlı sanatında ipekli ve simli işleme sanatını geliştirdiler, istanbul’da kurulan ve saray için eşya üreten Kârhane-i Hassa’da altın işleme yapanlar, simkeşanlar ve ipekçiler de vardı. İşleme örneklerini saray nakkaşları düzenlerdi. Osmanlı işleme sanatının ana örgesi olan stilize bitkilerin, halı ya da çini gibi başka dekoratif alanlarda da kullanılması ilginç bir özelliktir.
Türk işlemelerinde renkler her zaman yumuşak ve solgundu. 16. yüzyılda ipekçiliğin ve kumaşçılığın gelişmesi üzerine işlemelerde de renkli ipek iplikler kullanılmaya başlamıştı. Ama bu yüzyılda kullanılan renklerin sayısı birkaçı aşmıyor, en çok kırmızı, mavi, yeşil ve saman renkleri görülüyordu. 17. yüzyılda ise desen ve renk çeşitlerinin arttığı izlendi. 18. yüzyılda, dönemin sanat anlayışının da etkisiyle, desenlere derinlik etkisi katmak amacıyla renk tonlamasına gidildi. Bu dönemde kullanılan sırma ve sim de desenlerin bir bütünlük içinde algılanmasını sağlıyordu.
Osmanlı saray işlemeleri, kumaşların niteliği, kompozisyon başarısı, örgelerin düzgünlüğü, teknik ve ustalık açısından halk işi işlemelerden kesin çizgilerle ayrılır. Kentlerde yapılan işlemeler ise, saray işlemelerinin etkisinde kalmış, ama halk beğenişi ağır basan örneklerdir. Ama bunlardan İstanbul, İzmir, Edirne ve Bursa işlemelerinin kendilerine özgü üsluplarından söz edilebilir.
Osmanlı işleme sanatının etkileri bütün Balkan ülkelerinde de görülür. Çağlar boyunca başlı başına bir üslup olarak ortaya çıkan Ege Adaları işlemeciliği İtalyan, Eski Yunan ve Osmanlı örge ve tekniklerinin zengin bir bireşimi gibidir. Yunanistan’da Osmanlı örgeleri daha barok bir yorumla ele alınmıştır. Rumen, Yugoslav ve Bulgar işlemelerinde ise, Slav işleme üslubunun içine yer yer bitkisel Osmanlı örgelerinin katıldığı görülür.
19. yüzyılda dünyada sanayi üretiminin gelişmesi ile Türk işleme sanatı gerilemiştir. Günümüzde bu sanat devlet eli ile olgunlaşma enstitülerinde örneklenmeye ve geliştirilip yaşatılmaya çalışılmaktadır. Türklerde işleme tarihi ve işleme nedir konusunda bilgiler.
Hemen Yorum Yaz