Grev Nedir

Grev hakkında bilgi, Grev nedir

Grev, işçilerin işverence öngörülen koşul­larda çalışmayı reddederek toplu olarak işi bırakması. Ücret ve çalışma koşullarıyla ilgili anlaşmazlıklar, başka grevci işçilerle dayanışma, iki sendika arasındaki yetki anlaşmazlığı gibi nedenlerin yanı sıra genel grevde olduğu gibi bütünüyle siyasal amaçlarla da greve gidilebilir. Sendikaların merkezî organlarınca düzenlenmeyen grev­ler hem sendika yönetimine, hem de işvere­ne karşı olabilir. Türkçeye Fransızcadan giren grev sözcüğü eskiden Paris’te iş ara­yanların toplu olarak bekledikleri Greve adlı meydandan gelir.

Uygarlık tarihine geçmiş ilk iş bırakı­mı, Mısır’da firavun mezarlarında çalıştırı­lan işçilerin ücret ödemelerindeki düzensiz­liği, kötü davranışları ve iş kazalarını pro­testo etmek için giriştiği harekettir. Roma’ da kamu hizmetleri ile temel gereksinimler­le ilgili işlerde çalışanlar, uygulanan ağır cezalara karşın zaman zaman iş bırakma yoluna giderdi. Sınıfsal temele dayalı ger­çek anlamda grevlerse Sanayi Devrimi’yle birlikte başladı. Grevleri önceleri suç, yakın zamana değin de hukukdişı eylem olarak gören anlayış, uzun mücadelelerden sonra yıkıldı. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Batı tipi demokrasilerde temel hak ve özgürlük­ler arasına giren grev hakkı 1961’de Avrupa Sosyal Şartı’yla (Sosyal Haklar Sözleşmesi) uluslararası düzeyde kabul edilmiş oldu. İşçilere grev hakkı hemen bütün sanayileş­miş ülkelerde ilke olarak tanınmıştır. Bu­nunla birlikte bazılarında greve gitmeden önce çözüm bulmaya yönelik belirli yollar­dan geçmiş olma koşulu konmuştur. Bazı ülkelerde salt siyasal amaçlı grevler ile kamu görevlilerinin grev yapması yasaktır. Grevlerin türleri, amaçları ve sıklıkları ül­kenin siyasal sistemi, tarihi ve sendikaların rolü gibi çok çeşitli etkenlere bağlıdır. Çoğu grevlerin ve grev tehditlerinin amacı, sendikanın ücret ve öteki konulara ilişkin taleplerini yerine getirmeye yanaşmayan işvereni maddi zarara uğratarak anlaşmaya zorlamaktır. Buna karşılık örneğin Japon sendikalarının düzenledikleri grevler üreti­mi uzun süre durdurmayı amaçlamaz ve daha çok bir gösteri biçimini alır. Bazı Batı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, işçiler ara­sındaki genel sınıf bilincinden kaynakla­nan siyasal güdülerin grevleri yönlendir­diği durumlar da görülebilir. Siyasal grev, otoriter rejimlere karşı mücadelenin de önemli silahlarından biridir. ABD’de ve özellikle İngiltere’de ücret mücadelele­rinde işçilerce başvurulan bir tür pasif direniş yöntemi de ca’canny’dir. Bu yön­temde işçiler çalışma ya da hizmete ilişkin kurallara aşırı biçimde bağlı kalarak işin akışını yavaşlatma ve böylece verimi düşür­me yoluna giderler. Dolaylı bir grev niteliği taşıyan ca’canny, grev yapma olanağının bulunmadığı ya da grevin elverişli ve yerin­de görülmediği durumlarda başvurulan bir mücadele yöntemidir. Türkiye’de grev anlamında iş bırakma kavramına, 1845 tarihli Polis Nizamnamesi’n- de “tatil-i mesalih”, 1909 tarihli Tatil-i Eşgal Kanunu’nda da “tatil-i eşgal” ve “terk-i hizmet” olarak yer verilmiştir. Beyoğlu Telgrafhanesi işçilerince Şubat 1872’de yapılan grev, Türkiye’deki ilk grev hareketi sayılır. Bu tarihten 1907’ye değin süren dönemde çoğu İstanbul’da olmak üzere 50 grev saptanmıştır. Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in getirdiği özgürlük ortamında hızla yayılan grevlerin sayısı aynı yılın sonunda lll’e ulaştı. Ücretlerin yük­seltilmesi ve iş sürelerinin kısaltılması he­deflerinin yanı sıra Manastır’da başlayan Meşrutiyet hareketini desteklemeye de yö­nelik olan grev dalgasını kırmak için 1909’da Tatil-i Eşgal Kanunu çıkarıldı. Bu yasa imtiyaz ve ruhsat alarak kurulmuş kamuya yararlı işletmelerde çalışan işçilerin sendika kurmalarını yasaklıyor ve grev hak­kına dokunmamakla birlikte işçileri greve zorlamayı cezalandırıyordu. Yasanın yürürlüğe girmesini izleyen dö­nemde baskıcı uygulamalarla grev sayısı giderek azaldı. 1909-11 döneminde 38 olan grev sayısı 1912-13 yıllarında üçe düştü; 1914-15 yıllarında ise hiçbir grev hareketi olmadı. I. Dünya Savaşı’nın yarattığı olum­suz sonuçlara ve hükümetin işçiler karşısın­daki sert tutumuna karşın, 1919-22 arasında Ankara Hükümeti’ni destekleme amacını da taşıyan 20’ye yakın grev yapıldı. Cumhu­riyetin ilanından sonra Doğu Anadolu’daki ayaklanmayı bastırmak üzere çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu’yla grevlere ağır bir darbe indirildi. Bununla birlikte Temmuz 1925’ten 1933 başına değin 35’e yakın grev ve direniş eylemi gerçekleştirildi. 1936’da çıkarılan ilk İş Kanunu’nda açıkça grevleri yasaklama yoluna gidildi. 1948’de istanbul Tramvay İşçileri ve Yunus Çimento Fabri­kası işçileri grev ve direnişe gitti. İstanbul’ daki Hür Mensucat İşçileri Sendikası, 1950’de grev hakkı isteyen bir telgrafı Çalışma Bakanlığı’na gönderdiği için kapa­tıldı. Liman işçileri 1952, 1954 ve 1955’te greve başvurdu. 1959’da İstanbul ve Sivas’ ta işçi temsilcilerinin işten çıkarılmasından kaynaklanan grevler oldu. 1933-60 döne­minde saptanan grev sayısı yalnızca dokuzdur.

Türkiye’de işçilerin grev hakkı ilk kez 1961 Anayasası’nda temel sosyal haklar arasında sayıldı. 1961 Anayasası’nm yürürlükte ol­duğu dönemde toplam 357.869 işçinin katıl­dığı 1.590 grev yapıldı ve grev nedeniyle 19.300.019 işgünü kaybedildi. 1982 Anaya­sası 1961 Anayasası’nı izleyerek grevi temel sosyal haklar içine almakla birlikte belirli kısıtlamalar getirdi. 12 Eylül 1980’den sonra ilk grev, 2 Kasım 1984’te Dok Gemi-İş Sendikası’nca Yıldırım ve Desan tersanele­rinde başlatıldı. Türkiye’de grev hakkını düzenleyen 1983 tarihli ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu uyarınca, grev işçilerin ekonomik ve toplumsal durumla­rıyla çalışma koşullarını koruma ya da düzeltme amacına yönelik olmalıdır. Bu nedenle siyasal amaçlı grev, genel grev, dayanışma grevi, işyeri işgali ve işi yavaşlat­ma gibi eylemlere yasadışı grev yaptırımları uygulanır. Yasal bir grev ancak işçi sendika­sının kararıyla söz konusu olur. işçi toplu­luklarının sendika karan olmaksızın başvur­duğu iş bırakma eylemleri, yasadışı grev kapsamına girer.

Toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili sendi­kanın greve karar verebilmesi için yasadaki esaslara uygun olarak toplu görüşme ve arabuluculuk aşamalarından geçilmiş olması gerekir. Grev kararı, uyuşmazlığın arabulu­culuk aşamasında çözülemediğini belirten tutanağın bildirilmesinden başlayarak altı işgünü geçmeden alınamaz. Bu sürenin geçmesinden sonra grev kararının altı iş gü­nü içinde alınması gerekir. Karar altı işgünü içinde karşı tarafa bildirilmek üzere notere bırakılır; ayrıca işyerine de asılarak ilan edilir. Notere bırakılan grev kararı, karşı tarafa bildirilmesinden başlayarak 60 gün içinde uygulamaya konabilir. Grev kararının işyerine asılmasından son­raki altı işgünü içinde, grev kararının asıldı­ğı tarihte işyerinde çalışan işçilerin en az dörtte birinin mahallin en büyük mülki amirine yazılı başvuruda bulunması halinde grev oylamasına gidilir. Grev oylaması, başvuruyu izleyen altı işgünü içinde mülki amirin belirleyeceği gün ve saatte, onun ya da görevlendireceği memurun gözetimi al­tında, gizli oy-açık sayım ilkesine göre yapılır. Oylama sonunda grev ilanının yapıl­dığı tarihte işyerinde çalışan işçilerin yarı­dan bir fazlası grevin uygulanmamasına karar verirse, o işyerinde artık grev uygula­namaz. Böyle bir durumda, uyuşmazlığa taraf olan işçi sendikası grev oylaması sonucunun kesinleşmesinden başlayarak 15 gün içinde karşı tarafla anlaşmaya varmazsa ya da Yüksek Hakem Kurulu’na başvur­mazsa, yetki belgesinin hükmü kalmaz. Yasa, işyerinde grev uygulamasına başlan­masıyla birlikte greve katılan işçilerin işye­rinden ayrılmasını öngörür. Greve katılma­yan ya da katılmaktan vazgeçen işçilerin işyerinde çalışmaları hiçbir biçimde engelle­nemez. Greve katılan işçilerin, işyerine giriş ve çıkışı engellemeleri ya da işyeri önünde topluluk oluşturmaları yasaktır. İşveren, greve katılmayan ya da greve katılıp daha sonra grev yapmaktan vazgeçen işçileri çalıştırıp çalıştırmamakta serbesttir. Ama eşit işlem yapma yükümü gereğince, bunla­rın tümünü çalıştırmak ve hiçbirini çalıştır­mamak arasında seçim yapmak zorundadır. Grev süresince, işçilerin hizmet sözleşmele­ri askıda kalır. İşveren, grev süresince işçilere ücret ve sosyal yardım ödemez. Grevde geçen süre, kıdem tazminatı hesa­bında dikkate alınmaz. Grev süresince işçi­den sosyal sigorta primi, vergi, sendika üyelik ve dayanışma ödentisi kesilmez. Grevdeki işçiler başka bir iş tutamazlar; böyle bir durumda işverence işten çıkarılabi­lirler. İşveren de grevci işçilerin yerine sürekli ya da geçici işçi alamaz, başkalarını çahştıramaz. Ayrıca grev kararının asılma­sından sonraki 90 gün içinde, greve katılan işçilerin kendisince sağlanan konutları bo­şaltmalarını isteyemez ve bu konutların su, gaz, aydınlatma ve ısıtma hizmetlerini grev süresince kısıntıya uğratamaz.

Grev sırasında çalışan işçilerin ürettiği ürünlerle her türlü stokların işyerinden dışarı çıkarılması, satılması ve işyeri için gerekli madde, araç ve gereçlerin işyerine sokulması engellenemez, işyeri ve çevresin­de grevci işçi ya da grev gözcüleri için kulübe, çadır ya da baraka gibi barınma yerleri kurulamaz. İşyerleri ve çevresine “Bu işyerinde grev vardır” ibaresi dışında afiş, pankart gibi ilanların asılması ve yazı yazılması yasaktır. Grev ilan eden işçi sendikası, çalışma serbestliğini bozmamak, zor ve şiddet kullanmamak koşuluyla, işye­rinin giriş ve çıkış yerlerine üyeleri arasın­dan en çok dörder grev gözcüsü koyabilir. Grev gözcüleri, işyerine giriş ve çıkışlara engel olamaz ve işyerine girenlerle çıkanla­rı, kimliklerinin kontrolü amacıyla da olsa durduramaz.

Can ve mal kurtarma, cenaze ve gömme, su, elektrik, havagazı, termik santralları besleyen linyit kömürü, doğal gaz ve petrol sondajı, üretimi, arıtımı ve dağıtımı, banka ve noterlik, kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiye ile kent içi kara ve demir yo­luyla öteki raylı toplu ulaşım hizmetle­rinde grev yasaktır. Bunun gibi, ilaç üreten işyerleri dışta kalmak üzere aşı ve serum üreten kurumlar ile hastane, klinik, dispanser ve eczane gibi sağlıkla ilgili işyerlerinde, eğitim ve öğretim kurumların­da, çocuk bakım yerleri ve huzurevlerinde, mezarlıklarda ve askeri işyerlerinde de grev yapılması yasaklanmıştır. Ayrıca savaş du­rumunda ya da kısmi seferberlik süresince grev yapılamaz. Bakanlar Kurulu yangın, su baskım, toprak kayması çığ ve deprem gibi genel yaşamı felce uğratan felaketlerde, bu durumların devamı süresince gerekli gördü­ğü işyerleri ya da işkolları için grev yasağı karan alabilir. Sıkıyönetim komutanı da gerekli gördüğü durumlarda grev yapılması­nı sürekli olarak durdurabilir ya da izne bağlayabilir. Grev yasağının bulunduğu du­rumlarda işçi ve işveren toplu sözleşme üzerinde anlaşamazlarsa, bunu Yüksek Ha­kem Kurulu karara bağlar. Bakanlar Kuru­lu karar verilmiş ya da başlanmış olan yasal bir grevi genel sağlığı ya da milli güvenliği bozucu nitelikte görerek 60 gün süreyle erteleyebilir. Erteleme süresi Bakanlar Ku­rulu kararının yayımı tarihinde işlemeye başlar. Grev ertelemesinin yürürlüğe girme­si üzerine, çalışma ve sosyal güvenlik baka­nı seçeceği bir resmî arabulucunun yardı­mıyla uyuşmazlığı çözmeye çalışır. Erteleme süresinin bitiminde taraflar anlaşamamış ya da uyuşmazlığı özel hakeme götürmemiş- İerse, çalışma ve sosyal güvenlik bakanı çözüm için Yüksek Hakem Kurulu’na baş­vurur. Bu durumda toplu iş sözleşmesi Yüksek Hakem Kurulu’nca bağıtlanır.

2 yorum

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.